This is a sample guest message. Register a free account today to become a member! Once signed in, you'll be able to participate on this site by adding your own topics and posts, as well as connect with other members through your own private inbox!
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
İki dirhem bi çekirdek
Giyinmiş sanki afet
Dedi biraz konuşalım
Hay, hay güzelim sen emret
Nasıl kurduysa içinde
Kalmadı bitti nezaket
İyisin hoşsun dedi ama
Gerisi bir felaket
Doldur be doldur saki
Bu akşam çok beterim
Yar bizi beğenmiyor
Doldur da güzelleşelim
Sanırdım narin biri
Topa tuttu...
Ne söyledi Tanrı sana
“Tozunu dumanına kat, dağıt” mı dedi
Bilmediğim bir duayla
Düşürdün omuzumdan melekleri
Biliyorum sen de çok yoruldun ama
Böyle gidiş olmaz
Ürkerek uçan yaralı bir kuşun
Kanadını kırmak olmaz
Boşuna mı kurdum yani onca hayali
Yerle bir oldu içimde ne varsa
Yok mu vebali...
İstemiyorsan söyle giderim
Bana böyle sessiz vedalar uymuyor
Ne yalan söyler ne de boşa yemin ederim
Güven olmayan yerde kalp de durmuyor
Düşsen bir gece koynuma
Varsa günahı boynuma
Özledim çok
Haberin yok
Düşsen bir gece koynuma
Varsa günahı boynuma
Özledim çok
Haberin yok
Unutur muyum...
Kurtlar sofrasında aşk
Bir ayağı hep kapıda
Gitmek istedi bi' gün
Sardı mı bir telaş
Yaşanmış ne varsa
Aldı koydu kapıya
Ben böyle bir gidiş (oof)
Görmedim arkadaş
Sanırsın kırk yıllık yabancı biri
Bıçak ucu gibi keskindi sözleri
İçimde kaldı o gün söyleyemedim
Ben seni böyle mi sevdim?
Yandım...
Dökülsün gözlerimden kaldıysa yaşım
Aklımı başıma alalı çok oldu, oldu
Seni yazsın tarih, benim yok bi savaşım
Sen bizden geçeli ne kadar zaman oldu, zaman oldu
Kalbim kırık ama sorun değil
Aşka küstüm o da mühim değil
Şu dünyada bi sana hem de yana, yana
Her neyse
Bu saatten sonra adını anmam...
Dört duvar arasına gizlenmiş duygular
Karanlıkta çıkar yere serer bazen
Ben dedim "aşk", sen de ki "fırtına"
Sana da başka surette görünmüş zaten
Bir kere yan yatıp battı mı çamura
Yalanlar ip gibi dizilir sıraya
Kurduna, çakalına, başlarım alayına
Kendimi ziyan etmem
İçimize mi atalım off...
Unutamam dedin
Yalan mı söyledin?
Aynı son, aynı hikaye
Bırak beni, bırak gideyim
Canım, geçmez sandığım
Günler mi açtı aramızı
Ne umdum, ne gördü gözlerim
Bu dokuduğum sen değilsin
Unutamam dedin
Yalan mı söyledin?
Ben böyle pare, pare
Zehir oldu yediğim, içtiğim
Reva mı ettiğin?
Aynı son, aynı...
Yeniden izledim o gülüşlerini
Yitip giden tüm heveslerini
Bırak oysunlar gözlerimi
Senden başka bi' şey mi gördü
Taşıyamadın kalbim taş değil
Kırıldı zaten hiç hoş değil
Sana ölürdüm umrunda değil
Çok yazık oldu
Hayat uzun ama hiç adil değil
Yol sen, cam kenarı benim değil
“Kendine iyi bak” deme...
Ne kaldı hatırında diye sorsan bana
Kulağımda bi' tek çarpan kapı sesi
Bir de gözümün önünde
Yanıp kül olan seneler
Kaç zaman böyle ayrı, kırgın, dağınık geçti
Hesapladım, bin yıl derim hiç abartmadan
Yazsam kalem düşman kesilir kağıda
Anlatamam
Elimde olsa alırdım zamanı geri
Yatardım kapıya...
Kör bir sızı vuruyor inceden inceden
Merhem getirme yaram içerden
Kaç yıl oldu özledim söylemeden ölmem
Azına tutkunum çok bi' şey istemem
Gözyaşını sildiğin mendilin olayım
Koy beni gömleğinin sol cebine
Günler geceler çok zor geçti
Razıyım orası yakın kalbine
Gözyaşını sildiğin mendilin olayım...
Bir avukat kuyusunu öğretmene sattı. İki gün sonra avukat öğretmene geldi ve dedi ki, "Efendim, kuyuyu size sattım ama içinde suyla değil !" Suyu kullanmak istiyorsanız ekstra ödeme yapmanız gerekecek. "
Öğretmen gülümsedi ve cevap verdi: "Evet, ben de size gelecektim. kuyumdan suyunu al yoksa...
Bugün biri bir yere giren çıkan belli değilse, “Burası da Dingo’nun ahırı mı?” deriz ya...
Peki bu deyim nereden çıkmış biliyor musunuz?
Zaman, İstanbul’da atlı tramvayların cadde boyunca takır takır ilerlediği yıllar...
Tramvaylar iki atla çekiliyor ama mesele Şişhane Yokuşu’na gelince iş...
Siz sokak köpeklerini bilmezsiniz.
Tanrı’nın heybesinden paylarına düşen
15 yıllık ömürlerini asla tamamlayamazlar.
İtile kakıla, horlana taşlana geçen kısacık bir zaman diliminde
bir güncük bile köpek tadında yaşayamadan,
göç edip gidiverirler bu dünyadan.
Siz sokak köpeklerini bilmezsiniz...
Eşek bir defa gittiği yolu
asla unutmaz, bu yüzden değerli
ve makbul kurban sayılan
"develere kılavuzluk" yaparlar...
Eşek,
bir mühendis gibi yokuşları
matematiksel bir eğimle
katederek, kısa mesafeleri de
virajlar alarak çıkar.
Eşek,
bir kere düştüğü çukura
ikinci kez düşmediği gibi,
bir kere...
EMİNÖNÜ- Osmanlı döneminde çarşıdaki esnafı denetleme yetkisi 'Emin'lere aitti. Semt, adını burada bulunan 'Gümrük Eminliği'nden alıyor.
TAKSİM- Osmanlı zamanında sucuların; suyu, halka taksim ettikleri yer, Taksim olarak anılmaya başlandı.
ÜSKÜDAR- Bizans devrinde, Skutari denilen asker...
Merak müthiş bir duygudur. Araştırmak, incelemek, derinlemesine.) Hadi gelin Tarih kokan Taşı toprağı altın dediğimiz Istanbul'un semtlerin isimleri nerden geliyor.?
ŞİŞLİ- Şiş yapımıyla uğraşan ve Şişçiler diye anılan bir ailenin burada bir konağı olduğu ve 'Şişçilerin Konağı'nın zamanla...
Donmuş balık fabrikasında bir işçi çalıştırıldı Bir gün işini yaparken içerideyken yanlışlıkla buzdolabının kapısını kapattı. İmdat diye bağırmaya başladı ama iş günü sona ermişti ve fabrikada kimse kalmamıştı. Bunu fark eden donarak ölmek üzere olduğunu anladı.
Ancak bir noktada fabrika bekçisi...
İki çocukla çok genç dul kalmıştı. Köyde nereye çıksa önünü biri kesip laf atıyordu.
_ Çok genç dul kaldın güzel kadınsın bana varırsan seni yaşatırım .... cinsinden laflardan sıkılmıştı.
Tarlaya kadınlarla mısır kırmaya gittiğinde tarla sahibi de
onu tacize yeltenmiş, eline aldığı taşlarla onu...
ÖMER HAYYAM'IN KEHANETİ !!!!
1048 - 1131 yılları arasında yaşayan İranlı şair, yazar, matematikçi, filozof ve astronom Ömer Hayyam, sanki her devire uysun diye, 900 yıl önce aşağıdaki dörtlükleri yazmış...!
*
Celladına aşık olmuşsa bir millet,
İster ezan, ister çan dinlet.
İtiraz etmiyorsa sürü...
Sessiz Gemi'yi tabut ile ilişkilendirip ölüm yolcusu bildik hep. Oysa üstad Yahya Kemal için ölümden de beterdi.
Ayrılıktı.
Üstad Yahya Kemal, Nazım Hikmet adlı gencin evinde kendisine Türkçe şiir dersleri vermeye başlar.
Aradan günler aylar geçer ve üstad
Yahya Kemal Beyatlı o gencin annesine...