Mayis60FM - Şarkı Sözleri , Flatcast Tema

This is a sample guest message. Register a free account today to become a member! Once signed in, you'll be able to participate on this site by adding your own topics and posts, as well as connect with other members through your own private inbox!

Adı Aylin Özeti Ayşe KULiN

Eylül

Administrator
Sayfa Yöneticisi
Katılım
26 Ocak 2013
Mesajlar
4,217
Tepkime puanı
124
Puanları
63
1.KİTABIN KONUSU : Bu kitap, kökleri Giritli Deli Mustafa Naili Paşaya kadar uzanan bir ailenin kızı olan Aylin DEVRİMEL ‘in fırtınalı yaşamının öyküsüdür.



2.KİTABIN ÖZETİ :

Lise yıllarında uzun boylu ve sıka bir kız olan Aylin zamanla güzelleşmiş ve bir gün Esma teyzesinin daveti üzerine Paris’te bir otelde buluşurlar otelde prens olduğu söylenen bir Arap’la tanışır ve bu tanışmanın sonunda prensle görkemli bir yaşantı için evlenir Prenses olur. Ancak her şey düşündüğü gibi gitmez Prens Senusi doğu kültürü ile yetiştiği için batı kültürü ile yetişen Aylin’e ters gelmekte zamanla Aylin’in özgürlüğü kısıtlanmaktaydı evliliğe başladığı gibi sakin değil büyük bir kaçışla son buldu; yaz sonunda Aylin, ablası Nilüferle Cenevre ye gider. Yaşamanın ideali olan tıp okumaya karar verir ve büyük uğraşlar vererek Neuchatel Üniversitesine kayıt yaptırır. Okulun ilk yıllarında hayatında çok büyük değişiklikler yaparak, ihtişamlı hayatından sıyrılarak sade bir öğrenci olur. Tek hedefi olan tıp fakültesini bitirmek için çok çalıştı daha sonra fizik ve kimya derslerinde yardımcı olan Jean-Pierre ile evlendi. İki öğrencinin bu evliliği zaman içinde Aylin’in dış görüntüsünde olduğu kadar iç dünyasını da değiştirecektir. Aylin Jean-Pierre ile birlikte yaşadığı günlerde tıp ilmi ile yakından tanışıp ufkunun penceresini o zamana kadar hiç bilmediği yepyeni bir dünyayı ardına kadar açacak peşinden koştuğu gerçek zenginliğin dış dünyanın görkemli vitrinlerinde değil de insanlığın iç aleminde bulunduğunu öğrenecekti. Okul sonunda Jean-Pierre Nos Alamus’taki nükleer araştırma merkezinden geri çeviremeyeceği bir teklif aldı. Aylin de New Rachel Hospital Medical Center’dan teklif aldı ; onların birbirlerine karşı olan sorumlulukları artık bitiyor müşterek hayatları bir yol ayrımına giriyordu. Ellerinde bu evlilikten altı yıllık sağlam bir dayanışma ve derin dostluk duyguları ile dopdolu gençlik anıları kaldı sadece.

Aylin çok ciddiye aldığı bu işine büyük bir heyecanla başladı. New Rachel’de tanıştığı Afganistanlı genç meslektaşı Azim’in karısı 11 yaşından beri arkadaşı olan Zeynep TARZI çıktı. Aylin, Zeynep ve Azim ile gittiği Afgan sefahati kokteylinde Paswak adındaki Birleşmiş Milletlerin Afgan esiri ile tanışır. Paswak evli olmasına rağmen Aylin ile arasında duygusal bir bağ oluşmuştu. Aylin o yılı aklı beş karış havada geçirdi. Bütün vakitlerini beraber geçiriyorlardı. Paswak bu yüzden önce Wall Dame’nin Birleşmiş Milletler genel sekreterliğine daha sonra 1974 yılında Hindistan sefirliğine tayini çıkmıştı.

Aylin kaderin ağlarını onlar için giderek daha çileli iplerle örmekte olduğunu nihayet görmeye başladı; ya sevdiği adamı peşinde dünyayı adım adım dolaşacak ya da mesleğini ön plana alacaktı. Tam meslek uğruna değmez derken Hastanede Psikiyatri bölümü şefliğine terfi etti. Sonunda Aylin’in sağduyusu aşkına galip geldi. Aylin gönlü yaralı bar kuşunu çok kısa bir süre oynadı sonra toparlandı ve işinin başına döndü. Arkadaşı Azim’in vasıtası ile kendi meslektaşı olan Michel RAMODİSLİ ile tanıştı. Michel’i çok etkileyici bulmadığı halde evliliğe giden ilk adımları Michel’in evinde attılar. Daha sonra Aylin bu evlilikten deliler gibi çocuk istemeye başladı. Aylin’in bu isteğine karşılık Michel dinine ve geleneklerine çok bağlı olduğunu doğacak çocuğun Yahudi kültürüne göre yetiştirilebileceğini söyledi fakat Aylin bunu bile sorun etmedi dinini değiştirmeyi göze aldı. Aylin’e göre insanları dinlerine, ırklarına ve dillerine göre ayırmak çok saçma idi ona göre insan, insan olduğu için çok değerli idi onun insan sevgisini bir din veya ırk engelleyemezdi Aylin çocuk yapma isteğinden 6 düşük yaptıktan sonra vazgeçecekti.

Aylin meslektaş olduğu Michel ile her an beraberdi işyerleri bir, evleri bir kısacası bütün zamanları birlikte geçiyordu belli bir süre sonra birbirleri ile bu kadar çok birlikte olmaları Aylin’i çok sıkmıştı gün geçtikçe birbirlerinden kopuyorlardı ve bir gün Aylin kocasına haftanın belirli günlerinde birbirlerine izin vermelerini bugünlerde değişik insanlar ile çıkabileceklerini bunu sonucunda diğer insanlarda görecekleri eksiklikleri kendilerinde tanımlayıp birbirlerine ölümsüz sevgi ile bağlanacaklardı. Fakat düşünülen olmadı Aylin yurt dışında olduğu günlerden birinde Michel bir arkadaşının evinde Barbara adında bir bayanla tanıştı ve bu tanışma evliliklerinin sonunu getirdi. Aylin sıkıntılı bir zamanında vardığı karar sonucunda kocasını kaybettiği için hem üzgün hem de suçluluk duygusu içerisindeydi. Bu sıkıntı ve üzüntü uzun sürmedi her şeyi bir kenara bırakıp mesleğinde ilerledi fakat bu ilerleme bile onu tatmin etmedi. Bir süre sonra Amerikan ordusuna katılarak Körfez savaşında ruf sağlığı bozulan hastaları tedavi eden doktor olmayı düşündü bu nedenle Oklahoma’ya körfez savaşında zarar görmüş askerleri tedaviye gitti.

Aylin Üniformasını ilk kez 1992’nin soğuk bir Ocak gününde giydi. 9 Kasım 1992’de ordunun fiziksel aktiviteler sınavını yüksek bir puana kazanarak başarı sertifikası aldı. Aylin ordudaki görevinde yine işine devam ediyor, hastalarına çare bulmaya çalışıyordu bir gün kendisine yeni bir hasta verildi bu kez hasta körfez savaşından sonra geldiği sivil hayata uyum sağlayamıyordu. Bunun sonucunda hiçbir suçu olmayan bir çok sivili katletmişti.

Aylin bu hastası üzerinde çalışırken Amerikan ordusunun askerlerini cesaretlendirmesi için verdiği ilaçların yan etkisi sonucu hastanın bu duruma geldiğini saptadı ve bu sonucu tez bir halde askeri yetkililere bildirdi. Aylin’in verdiği bu sonucu askeri yetkililer daha önceden bildiğinden Aylin’in bu olayın üstüne gitmemesini istediler ve onu uyardılar Aylin bu sessizliği sindiremeyerek sözleşmesinin bitmesinin ardından Albay rütbesindeyken ordudan ayrıldı.

Ordudan ayrılmasından sonra 19 Ocak 1995 Perşembe günü evinin bahçesinde o sabah evini temizlemeye gelen hizmetçisi tarafından kendi arabasının altında ölü bulundu. Zengin, ünlü ve saygın insanların yaşadığı mahallede yerel polis ve yerel yöneticiler mahallenin adını polisiye bir olaya karıştırmamak için dosyayı apar topar denebilecek bir hızla kapattılar teşhis ise “Freak Accident” yani Garip bir kaza idi.

“… Yükseltilmiş sahnede kapağı açık maun bir tabut duruyordu uzun bir sıra oluşturan insanlar tabutta yatan albay üniformalı Amerikan subayını selamlayıp içlerinden dua veya veda ederek tabutun başından ayrılınca yanan yürekleriyle gelip salondaki koltuklarda yerlerini alıyorlardı. Herkes etrafa hakim olan ordu düzeninin saygınlığını kutsar gibi sessizce ağlıyordu … Katafalkın üstünde dört bir yanı rengarenk çiçeklerle donanmış tabutta yatan kişi, bir askerden çok, oraya bir film çekimi için öylece uzanıvermiş bir Hollywood yıldızını andırıyordu. Bu albay üniformalı Amerikan subayı bir Türk kadınıydı.



3.KİTABIN ANA FİKRİ: Bir insanın azimle çalışınca başaramayacağı hiçbir şey yoktur.



4.KİTAPTAKİ ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :



Aylin,genç,güzel,çalışkan ve azimli bir Türk kızı.Hedeflerine ulaşmak için her türlü fedakarlığı göze alıyor.

Michel,yakışıklı,dürüst aynı zamanda da Aylin’in meslaktaşıdır.Aylin ile evlenir.



5.KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER : Yazar, Aylin’in başarılarla dolu hayatını oldukça açık bir dille ve gayet akıcı bir üslupla anlatmıştır.Okunmaya değer bir kitaptır.



6.YAZAR HAKKINDA BİLGİ :

AYŞE KULİN
Arnavutköy Amerikan Kız Koleji Edebiyat bölümünü bitirdi. Çeşitli gazete ve dergilerde editör ve muhabir olarak çalıştı. Uzun yıllar televizyon, reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senarist olarak görev yaptı. Öykülerden oluşan ilk kitabı Güneşe Dön Yüzünü 1984 yılında yayınlandı. Bu kitaptaki “Gülizar” adlı öyküyü, Kırık Bebek adı ile senaryolaştırıldı ve bu sinema filmi 1986 yılının Kültür Bakanlığı Ödülü’nü kazandı. 1986’da sahne yapımcılığını ve sanat yönetmenliğini üstlendiği Ayaşlı ve Kiracıları adlı dizideki çalışmasıyla Tiyatro Yazarları Derneği’nin En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü’nü kazandı. 1996 yılında Münir Nureddin Selçuk’un yaşam öyküsünün anlatıldığı Bir Tatlı Huzur adlı kitabı yayınlandı. Aynı yıl, Foto Sabah Resimleri adıl öyküsü Haldun Taner Öykü Ödülü’nü, bir yıl sonra aynı adı taşıyan kitabı Sait Fait Hikâye Armağa’nı kazandı. 1997’de yayınlanan Adı Aylin adlı biyografik romanı ile, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından yılın yazarı seçildi. 1998 yılında Geniş Zamanlar adlı öykü kitabı, 1999’da İletişim Fakültesi tarafından yılın romanı seçilmiş olan Sevdalinka ve 2000’de yine bir biyografik roman olan Füreya yayınlandı.

KİTAPLARI;
Güneşe Dön Yüzünü (1984)
Bir Tatlı Huzur (1996)
Adı; Aylin (1997)
Geniş Zamanlar (1998)
Sevdalinka (1999)
Füreya (2000)

 

Eylül

Administrator
Sayfa Yöneticisi
Katılım
26 Ocak 2013
Mesajlar
4,217
Tepkime puanı
124
Puanları
63
Füreya Özeti Ayşe Kulin

KİTABIN KONUSU:Bir seramik sanatçısının hayatı anlatılıyor.

KİTABIN ÖZETİ :

Şakir Paşanın ikinci evliliğinden doğan altı çocuğundan Hakkiye’nin kızı olan Füreya, 1910-1997 yılları arasında yaşamıştır. Füreya zengin bir ailede şımarık ve mutlu bir hayat sürmektedir.

Büyük babası, annesi ve asker babasına konak bahçesindeki evi hediye ettiğinden, konakta çok kalabalık bir ailede büyümüştür. Bir kaza sonucu büyük babasını vuran büyük dayısı ailenin perişan olmasına sebep olmuş, savaşın başlaması bu perişanlığı arttırmıştır. Aile para açısından büyük bir sıkıntıya girmiş, hatta konağı satıp İstanbul’daki evlerine taşınmak zorunda kalmıştır.

Henüz umudunu kaybetmemiş, vatan sevgisi ile dolu gençlerden birisi de Füreya’nın babasıdır. Mustafa Kemal ile Harbiye’den sınıf arkadaşı olan babası, vatan kurtarılırken Büyük Önder’in yanında yer almış ve zaferden sonra ordu komutanı olmuştur. “Dame de Sion” daki tahsilini tamamlayan Füreya, üniversiteyi de bitirir.

Atatürk ve eşinin, evlerini ziyaretlerinde anı defterine “Millet sizden çok şey bekliyor. Siz çalışmalı ve memlekete bir şeyler vermelisiniz.” yazması Füreya’yı derinden etkilemiştir.

Erken yaşta evlenen Füreya, eşinin kötü davranışları sonucu çocuğunu kaybederek bunalıma girer. Tedavi ile bunalımı atlatan Füreya ilk evliliğini bitirir.

İkinci evliliğini, Atatürk’ün çok yakın arkadaşlarından birisi olan Kılıç Ali ile ailesinin itirazlarına rağmen gerçekleştirir. Kılıç Ali yaşça kendisinden çok daha büyüktür. Bu evlilik onları protokol içerisine sokar. Ankara sosyetesinin ve toplantılarının en aranılan isimlerinden biri olur. 1938′de Atatürk’ün vefatı, Kılıç Ali’yi derin bir bunalıma iter.

Eşini motive etmek için büyük bir çaba gösteren Füreya, verem teşhisi ile genç yaşta hastahaneye yatırılır. Adadaki evde bir yıla yakın süre tedavi amaçlı kalır. Hastalığı ilerlemeye devam edince İsviçre’deki bir hastahanaye yatar. Tedavi devam ederken ressam olan teyzesinin yönlendirmesi ile kendisini sanatın (seramik) içinde bulur. Önceleri çamur ile olaya başlar.

Tedavi için Fransa’ya nakledildiğinde seramik ile haşır neşir olur. Bir sergi açar, artık o ünlü bir seramik sanatçısıdır. Türkiye Cumhuriyetinin ilk bayan seramik sanatçısı olur. Hayatının devam eden günlerinde hem hastalığı ile hem de seramik ile uğraşır. Dünya çapında ödüller, burslar alır.

Güney Amerika’da Aztek ve Maya uygarlıklarını inceler. Atölyesinde pek çok öğrenci yetiştirir. Çok tehlikeli bir ameliyatla hasta ciğerlerinden birini aldırır. Bu arada Kılıç Ali ile ilişkileri kopma noktasına gelir. Erkek kardeşinin kızı olan Sara’yı gelinlerinin itirazına rağmen evlat edinir. Çocuklara duyduğu özlemi onunla dindirmeye çalışır. İkinci eşi Kılıç Ali’den paylaşacak bir şeyleri kalmadığı için ayrılır. Teyzeleri ve kardeşi maddî ve manevî olarak Füreya’ya her zaman destek olurlar.

Füreya da Türkiyenin çeşitli yelerinde ölümsüz sanat eserleri yaratır.Birçok değerli seramik sanatçısının yetişmesinde büyük rol oynar.

Bundan sonraki yaşantısı tamamen sanata ve seramiğe yönelik olur. Seramik adına Türkiye’deki bir çok ilki gerçekleştirir. 1997′de vefat ettiğinde arkasında pek çok seramik sanatçısı, pek çok eşsiz eser ve büyük bir onur mücadelesi bırakır.

KİTABIN ANA FİKRİ:Sanatçıların yaşamlarının normal insanların yaşamlarından farklı olduğu,yaşamlarının mücadele ,heyecan ve sevgi dolu olduğu anlatılıyor.Atatürk’ün Cumhuriyeti kurmakla uğraştığı yıllarda Türk milletine olan güveninin nedeni açıkça anlaşılıyor.Bir Türk sanatçının yapabileceklerinin ne kadar fazla olduğu belirtilmektedir.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

FÜREYA:Hayatının tamamına yakınını seramik sanatçılığına adamış olan bir kişidir.Risk almayı seven yapılmamışı yapmaya çalışan bir kişiliği vardır.Bunda da başarılı olduğu bilinmektedir.

KILIÇ ALİ:Hayatının büyük bir bölümünü Atatürk’e adamış bir askerdir.Zamanla daha üst makamlara yükselmiştir.Füreya ile aralarında yaş farkının fazla olmasınsa rağmen onu sevmiş ve saygı duymuştur.

Fedakarlığı seven bir yapısı vardır.

FAHRÜNİSSA:Füreya’nın seramiğe başlamasına neden olan en önemli kişidir.Sevecen ve canlı olması etrafınca beğenilmesine neden olmuştur.





KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER

Ben bu kitabı okuduğumda bir sanatçının hayatından çok Cumhuriyetin kurulmasında ve gelişmesinde etkili olan kişileri daha yakından tanıdım.Atatürk’ün insanları etkileme gücünün ne kadar fazla olduğunu bir kez daha anladım.Dokuz yaşındaki bir kızın defterine yazdığı iki cümlenin kızın hayatını nasıl değiştirdiğini ve Türkiye’ye yararlı bir insan olma yolunda adım atmaya başlamasına neden olduğunu gördüm.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ

AYŞE KULİN, Arnavutköy Amerikan Kız Koleji Edebiyat bölümünü bitirdi.Çeşitli gazete ve dergilerde editör ve muhabir olarak çalıştı.Uzun yıllar televizyon,reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı isanat yönetmeni ve senarist olarak görev yaptı.

Öykülerden oluşan ilk kitabı Güneşe Dön Yüzünü 1984 yılında yayınladı.Bu kitaptaki “Gülizar”adlı öyküyü, Kırık Bebek adı ile senaryolaştırdı ve bu sinema filmi 1986 yılının Kültür Bakanlığı Ödülü’nü kazandı.

1986 yılında sahne yapımcılığını ve sanat yönetmenliğini üstlendiği Ayaşlı ve Kiracıları adlı dizideki çalışmasıyla Tiyatro Yazarları Derneği’nin En İyi Sanat Yönetmeni Ödülünü kazandı.

1996 yılında Münir Nureddin Selçuk‘un yaşamöyküsünün anlatıldığı Bir Tatlı Huzur adlı romanı yayınlandı.Aynı yıl,Foto Sabah Resimleri adlı öyküsü Haldun Taner Öykü Ödülü’nü ,bir yıl sonra aynı adı taşıyan kitabı Sait Faik Hikaye Armağanı’nı kazandı.

1997’de yayınlanan Adı:Aylin adlı biyografik romanı ile, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından yılın yazarı seçildi.

1998 yılında Geniş Zamanlar adlı öykü kitabı ,1999’da İletişim Fakültesi tarafından yılın romanı seçilmiş olan Sevdalinka romanı,2000’de ise Füreya Koral’ın yaşamöyküsünü anlattığı Füreya kitabı yaınlandı

 

Eylül

Administrator
Sayfa Yöneticisi
Katılım
26 Ocak 2013
Mesajlar
4,217
Tepkime puanı
124
Puanları
63
Köprü Özeti Ayşe Kulin

1. KİTABIN KONUSU :

Anadolu da yaşanan trajik bir yaşam öyküsü olan Köprü Ayşe Kulin‘e aittir. Erzincan dolaylarında, fırat nehri üzerinde inşa edilen bir köprünün, bu köprüyü yaptırabilmek için çırpınan bir bürokratın ve yöre insanının romanı.

2. KİTABIN ÖZETİ :

Bayram çocuk bekleyen bir babadır. Ve karısının doğum zamanı gelmiş çatmıştır. Sancılarla beraber Bayram, karısını hastaneye götürecektir Ama fırat buna engel olmaktadır. Fırat’ın karısına geçmeyen bayram ve onun talihsiz karısı oracıkta doğurur. Fakat karısı bu acıya dayanamaz ve kan kaybından yaşamını yitirir. O günden sonra Bayram ve onun çocuğu yalnız başına yaşamaktadır. Bayram çocuğu alarak doğru Valinin yanına gider ve olayı ona söyler. Vali o günden sonra bu olaya yakınlaşır ve köprüyü yaptırabilmek için girişimlerde bulunur. Köprüyü, Erzincan’ında dışında yabancı bir mühendise yaptırmak istiyordu. Bunun için Gürcistanlı baba ve oğul mühendislerle görüşmelere başladı. Gürcü mühendisler köprüyü yapabileceklerini söyleyerek Gürcistan’a dönmüşler; fakat bir daha geri dönmemişler. Bunun üzerine Ankara dan bir mühendisle görüşmeye başladı. Mühendisler Erzincan’a gelerek köprü yerini gördü ve birkaç inceleme yaparak köprüyü yapabileceklerini söylediler. Mühendisler Ankara’ya dönerek gerekli çalışmalara başladı ve bir grup oluşturdular. Yaklaşık bir hafta bir çalışmadan sonra köprü Erzincan da değil de Ankara da yapılarak tırlar la Erzincan’a götürüleceğini söyledi. Vali buna şaşırmıştı. Fakat mühendislere güveni sonsuzdu. Valinin etrafındakiler buna inanmıyorlardı. Vali etrafındakilere aldırmayarak gerekli parayı sağlamaya çalışıyordu. Yaklaşık bir ay sonra ilk grup Erzincan’a giderek köprü ayaklarını dikmeye gelmişlerdi. Daha çalışmanın ikinci gününde gerçekleşen terörist saldırıyla personel Ankara’ya kaçmışlardır.

Öksüze bakan Elmas ile Mevlüt yasak aşklarından dolayı ailesine yakalanmaktan korkuyordu. Mevlüt, İstanbul da ki asker arkadaşını ayarlayarak İstanbul’a gitmeyi düşünüyordu. Vali gerekli gıdasal yardımı öksüze bakan aileye sağlıyordu.

Mühendisler köprünün yapımını tamamlamış ve Tırlar la Erzincan’a yola çıkmışlardı. Mühendisler ve Vali bir araya gelerek köprünün montajı hakkında konuşmaya başladılar. Köprünün kıyıdaki ilk ayağı oturtturulmuştu. Diğer ucunu ise karşıya geçirmek için, Feribottan

Tahta güvertesine köprünün diğer ayağı oturtturulmuştu. Yalnız bir sorun çıkmıştı. Daha yolun yarısında feribot bozulmuştu. Çalışmalar aksamıştı. Bu da halkta tedirginlik yaratmıştı. Bir sonraki gün arıza giderilmiş ve yoğun bir çalışmayla köprü tamamlanmıştı. Yapıldığı akşam Vali, Bayram ve Öksüz köprüye oturarak ufka doğru bakıyorlardı.

3. KİTABIN ANA FİKRİ : Yaptığımız bir işte azimle çalışmalı ve sonucunu sabırla beklemeliyiz ki bir sonuca ulaşabilelim.

4. KİTPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ : Kitapta ki olaylar gerçek olduğundan, kitaba bir ılımlı yaklaşım yaratmaktadır. .

Vali, hırslı, iradeli ve bir şeyler yapma ve kazandırma yolunda olan birisidir.

Bayram, kendisinin çektiği acıyı başkalarının da yaşamasını istemeyen yardımsever birisidir.

Elmas ve Mevlüt, yakalanma korkusuyla sürekli yer değiştiren ürkek iki eştir.

Gürcü Mühendisler, İki yüzlü ve sözlerine inanılmayan kişilerdir.

Tür Mühendisler, PKK terörüne rağmen işlerinden yılmayan ve köprüyü yapan kişilerdir.,
5. KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER : Kitaptaki gerçek olaylar duru ve akıcı bir üslupla anlatıldığından; Türkiye gerçeklerini de içerdiğinden bu kitabı herkese tavsiye ediyorum.



 
Üst